Türk Askeri Havacılık Otoritesi-1

Giriş

Askeri havacılığın günümüz kamuoyunda sıkça konuşulduğu ve bilinirlik düzeyinde artışlar olduğu değerlendirilmektedir. Bu bilinirliğin nedenlerinin başında hava platformlarında geliştirme ve üretim sürecinin ülkemizde artan bir ivmeyle gerçekleştiriliyor olmasıdır. Hava platformlarının ülkemizde üretiliyor olmasıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinde bulunan uçar platformların sayılarında çok önemli artışların gerçekleştiği görülmektedir. Hatta bu artış rakamları sadece Hava Kuvvetleri ile sınırlı kalmadığını başta ATAK Saldırı Helikopter projesi ile Kara Kuvvetlerine ve Jandarma Genel Komutanlığına da önemli sayılarda teslimatlar gerçekleştirilmiştir. Deniz havacılıkta da benzer gelişmeleri görmekteyiz, özellikle deniz keşif gözetleme uçakları başta olmak üzere döner platform sayıları ile toplam sayılarda önemli artışlar gerçekleşti ve yeni milli projeler ile de bu artış gerçekleşmeye devam ediyor ve devam eden yeni projelerle de bu sayı hızla artacak, öncelikle Hürkuş-II’nin envantere girmesi sonrasında Hürjet ve en sonunda KAAN’ın envanterimize girmesiyle Türk Havacılığı “Altın Çağlarına” giriş yaparak havacılıkta cumhuriyetimizin ilk yıllarında hedeflenen seviyelere yaklaşacağı değerlendirilmektedir.

Bu bahsettiğim ülkemizdeki insanlı uçar platformlarında yaşanan gelişmeler, aslında kar topu gibi gelen bir de havacılığın insansız boyutu var. Buradaki gelişmeler çok hızlı ve sayıca çok daha fazla ve sadece Silahlı Kuvvetlerde değil Jandarmadan, Emniyet Genel Müdürlüğüne, Orman Bakanlığından, MİT’e birçok kamu kurumunda da faaliyet gösteren İnsansız Hava Araçları filoları oluştu ve bunların sayıları giderek yükselecek. Saatlerce havada kalabilmeleri, kullanım kolaylıkları ve modüler yapıları nedeniyle çok fonksiyonlu görevler icra edebilmeleri, düşük maliyetli olmaları ve pilot’un olmamasından dolayı riskli kabul edilen bölgelerde daha kolay kullanılabilir olması İHA’ların tercihini ve geliştirilmesi sürecini tetikliyor. Özellikle Anka-3 ve Kızılelma gibi jet motorlu insansız hava araçlarının envanterimize girmesiyle bu durum çok daha heyecan verici gelişmelerin olmasına neden olacaktır.

Türk Askeri Havacılık Otoritesine Neden İhtiyaç Var?

Şu ana kadar yaptığımız incelemede ülkemizde bulunan askeri amaçlı hava araçlarının sayısının hızla arttığını tespit ettik, bunun özellikle insansız hava araçları boyutunda artış hızının çok daha fazla olduğu, jet motorlu İHA’ların envantere girmesiyle birlikte çok daha fazla olacağını öngörmekteyiz. Böylece geleceğe dair bir çıkarımda bulunduğumuzda artan hava aracı sayısı kadar silahlı kuvvetler’de mevcut bulunan “Askeri Hava Aracı Bakım Profesyonellerinin” sayısının da önemli oranda artacağı değerlendirilmektedir.

Tekrar günümüze dönelim ve önemli bir durum tespitinde bulunalım. Envanterimizde bulunan uçar platformlarının sayısal üstünlüğü incelendiğinde ABD üretimi olduğu bilinmektedir. Ülkemizde üretilen milli platformların da sayısı hızla artıyor ve bunun dışında da sırasıyla Avrupa, Rusya, İtalya, İsrail ve son olarak ta Brezilya üretimi uçar platformların her üç kuvvetin envanterinde bulunduğu görülmektedir. Bu hava araçları, görev ve eğitim uçuşu olmak üzere yılda binlerce saat uçuş gerçekleştiriyor. Bu uçuşlar her türlü hava ve zorlu şartlar içinde icra ediliyor, dolayısıyla bakım organizasyonları, prosesleri de bu şartlar göz önünde bulundurularak üretici firmalar tarafından tasarlanıyor. Peki ya Hava Aracı Bakım Profesyonelleri? Yapılan incelemelerde binlerce uçuş saatine bağlı olarak gerçekleştirilen on binlerce saatlik bakım proseslerinin sadece alışa gelmiş bakım tesislerinde yapılmadığı, bunun dağın başında, çatışma bölgesine yakın bölgelerde, denizde azgın dalgalar için yüzen bir Firkateynde, çok farklı ve koşullar altında, her türlü hava şartında ve açık, kapalı ortamlar gibi çok zor şartlar altında ve üstün özveri gösterilerek gerçekleştirildiği görülmüştür. Ancak bu bakım süreçleri incelendiğinde kuvvetler bazında önemli farklılıkların olduğu tespit edilmiştir. Özellikle eğitim süreçlerinde, organizasyonal yapılarda, çalışma süreçlerinde ve son olarak personelin sörtifiyesi süreçlerinde önemli farklılıkların olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca yapılan personel ihtisas sörtifiyelerinin ve ehliyet seviyelerinin kuvvetler arası standardının olmadığı gibi çok daha önemlisi başta ulusal olmak üzere herhangi bir uluslararası geçerliliğinin olmadığı belirlenmiştir.

Askeri hava aracı bakım personelinin gerçekleştirmiş olduğu yüksek nitelikli ve özveri isteyen çalışma süreci, kuvvetlerde zamanla oluşan çalışma kültürü ve hava aracını üreten üreticinin belirlediği ve üretici ülkenin askeri standartlarına göre sağlanmaya çalışılıyor. Envantere giren onlarca hava aracı için hava aracı bakım profesyoneli üreticinin belirlemiş olduğu eğitim standartlarına, eğitim sistemine ve eğitim materyaline göre eğitim alıp ehliyet sürecini tamamlıyor. Ancak bu süreç herhangi bir lisanslama işlemi içermiyor. Bu durumun yeni nesil uçakların temin aşamasında önemli sorunların ortaya çıkmasına neden olacağı geçmiş bir örnekte görülmüştür. AIRBUS firması tarafından A-400M uçağının bakımını yapacak hava aracı bakım personelinin EASA standartlarında lisanslanması gerektiği belirtilmiştir. Bu durum karşısında Hava Kuvvetlerimiz, kalıcı olmayan bir yöntemle süreci geçici olarak “bypass” etmiştir.

Türk Hava Kuvvetlerinde “Tam Ehil” Hava Aracı Bakım Profesyonelinin yetişmesi Hava Astsubay Meslek Yüksek Okulunda ki (HAMYO) eğitim sürecini saymadığımızda “yedi” yılı buluyor, HAMYO’da ki eğitimi dahil ettiğimizde ise “dokuz” yılda Hava Aracı Bakım Profesyoneli tam ehil seviyesinde yetkinliğini kazanmış oluyor. Dünya’da sadece bir ülkeden hava aracı temin etseydik, örneğin ABD’den, bu durum çok sorun olmazdı. Onların kurmuş olduğu sistemi transfer eder ve tüm kuvvetlere bağlı İhtisas Eğitim Okullarında uygulayabilirdik. Ancak durum tam da öyle değil, yukarıda saydığımız başka ülkelerden temin edilen hava araçlarının da sisteme girmesi ve özellikle bazılarının farklı standartlara sahip olmasının da etkisiyle durum karma bir süreci tetikliyor. Bu durum kuvvetler arasında uygulama farklılıklarına neden oluyor ve standart sağlanamıyor. Ama çok daha önemlisi artık hava aracını üreten bir ülke konumuna geldik ve sadece kendi ülkemiz için değil aynı zamanda Dünya’yada hatırı sayılır miktarlarda hem insanlı hem de insansız hava araçları ihraç etmeye başladık. Ürün ihracatı gerçekleştirdiğimiz ülkelere sadece hava aracı satmakla kalmayıp, eğitim sistemi, lisanslama işlemleri, eğitim materyali, teknik danışmanlık hizmetleri, teknik kitaplar, bakım ve lojistik yönetim sistemleri, motorlu ve motorsuz yer destek cihazları ile birlikte sehpalara kadar hatta yerli firmalarımızın ürettiği takım avadanlıkları dahi paketin içine dahil edilerek yüksek teknoloji içeren ürünlere ilaveten yüksek katma değerde elde edilecektir.

DEVAMI İKİNCİ BÖLÜMDE…

Genel içinde yayınlandı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir