KKD Nedir, Ne Değildir?

Kişisel Koruyucu Donanımlar yani son zamanlarda sıklıkla duyduğumuz kısaltılmış haliyle KKD. Sahi nedir bu KKD kuzum? Kısaca açıklamak gerekirse işveren diyor ki sana sağladığım ortam senin sağlığını korumak için yeterli değil, ( veya böylesine bir ortamı oluşturmak bana çok maliyetli) bu nedendendir ki ben seni bireysel olarak koruyacağım. Adı da üzerinde olduğu gibi sadece bireyi korumayı hedefleyen koruyucu teçhizatlara kişisel koruyucu donanım KKD diyoruz.

Neden KKD Kullanmalıyız?          

Günümüzde teknolojinin gelişmesine rağmen toplu korunma yöntemleri uygulanamadığı durumlar özellikle havacılık sektöründe sıkça görülmektedir. Peki, bir riski yönetebilmenin tek yöntemi KKD kullanmak mı? Hayır değil, aslında kaynakları incelediğimizde bunun son atımlık kurşun misali en son çare olduğunu görmekteyiz. Yani bir riski azaltmak hatta ortadan kaldırmak için birazdan inceleyeceğimiz gibi birçok yöntem var. Bu yöntemler çare olmadığı için yani bir nevi çaresizliğimizden bu yöntemi tercih etmek zorunda kalıyoruz. Yazdıklarımdan KKD kullanımının çok can sıkıcı bir durum olduğunu çıkartmanız gayet normal, özellikle bizim gibi emniyet kültürsüzlüğünün tavan yaptığı toplumlarda bu çok olağan bir durum. Bu durumu her ne kadar emniyet kültürüne bağlasamda kaynaklarda KKD kullanımını sıkıcı hatta rahatsızlık verici bulmaktadır. Bu nedenledir ki KKD üreten büyük firmaların en önemli ARGE yaptığı alanlardan biride KKD’nin ergonomik olması üzerinedir. Yani KKD bizi tehlikelerden ve olası risklerinden en yüksek düzeyde koruduğu gibi kullanımı, takıp çıkarılması çok kolay olmalı, çok hafif olmalı çalışırken varlığı hissedilmemeli gibi birçok ergonomik özeliğe de sahip olması istenmektedir.

Risk Kontrol Hiyerarşisinde KKD Kullanımı

Risk kontrol hiyerarşisini incelediğimizde bir riskin en olması gerekenden (toplu korunmadan bireysel korunmaya) sırasıyla KKD kullanımına kadar olan süreci görmekteyiz. Bu süreci incelerken özellikle askeri havacılıkta muharip jet uçaklarında çok görülen gürültü tehdidini de örneklendirerek kontrol hiyerarşisini daha da anlaşılır kılmaya çalışacağım.

Risk Kontrol Hiyerarşisi

Risk kontrol hiyerarşisi yöntemlerinde en etkili yöntemin bertaraf etmek olduğunu görmekteyiz. Burada amacımız tehlikeyi veya tehlike kaynağını fiziksel olarak ortadan kaldırmak, örnek verecek olursak; uçakta gürültünün kaynağı motordur ve biz bu yöntemi uygulamak istediğimizde motoru uçaktan ayırmamız gerekiyor. Güzel bir yöntem ancak uçağımızın motorunu fiziksel olarak ortadan kaldırdığımızda elimizde planöre benzeyen bir uçak kalır ki oda çok kullanışlı olmaz. Dolayısıyla bu adımı uygulama şansımız yok.

Yöntemleri incelemeye devam ettiğimizde ise diğer yöntemin yer değiştirme olduğunu görüyoruz, eğer gürültü kaynağımız uçak gibi hareketli bir araç olmasaydı ve sabit bir makine olsaydı bu işlemi uygulayarak çalışma ortamındaki gürültüyü azaltarak ortamda çalışanların korunmasını sağlayabilirdik. Üçüncü yöntem ise mühendislik kontrolleri. Bu yöntemde insanları tehlikeden izole etmenin yollarının incelenmesi ya da gürültü kaynağının yeniden tasarlanması veya eklentilerde bulunulması gibi çalışmalar olabilir. Uçak gemilerinde oluşan yüksek gürültü seviyelerine karşı Amerika Deniz Kuvvetlerine bağlı Naval Safety Center’da gelişmiş gürültü önleyici kasklar tasarlanması bu yönteme örnek olarak gösterebiliriz. Diğer açıdan ele aldığımızda ise,  F-16 uçağında gürültünün kaynağı olan motorun yaklaşık 29000 librelik güç üretmesi karşılığında beraberinde ortaya çıkardığı gürültünün düzeyinin 148 db olduğunu görmekteyiz. Tehlikeli bir gürültüye maruz kalmanın önlenmesine yönelik alternatif bir araç olmadığında Yönetmelik, kulak koruyucuların hazır bulundurulmasını ve kullanılmasını ister. Ortalama gürültü değeri 80 dB(A)’ye geldiğinde kulak koruyucular hazır bulundurulmalıdır. Ortalama gürültü 85 dB(A) olduğunda ise kulak koruyucular kesinlikle kullanılmalıdır. Gürültü düzeyi 130 db ‘e ulaştığında ise kulaklarda kalıcı hasar meydana gelmektedir. Burada kısaca 148 desibelin ne kadar tehlikeli olduğunu açıklamaya çalıştım. Yeni tasarlanan beşinci nesil bir uçak olan F-35 ve motorunu ele alalım. Uçakta kullanılan motor 40.000 librelik güç üretmektedir ancak yeni bir tasarım olmasına karşın yaklaşık 152 db’lik gürültü ile çalışanların sağlığını tehdit etmektedir. Kısacası mühendisler uçak veya motoru tasarlarken çevreye veya çalışanlara zarar vermeyelim az ses çıkarsın demiyorlar

, onlar için en önemli nokta uçağın ihtiyaç duyduğu yüksek manevra kabiliyeti ve ihtiyaç duyduğu gücü üretebilmesi. Geçmişten günümüze uçakların motorlarını incelediğimizde üretilen güçle birlikte gürültü düzeyinin de paralel olarak arttığını görmekteyiz.

Uçar platformların gürültü düzeyleri. Güç arttıkça gürültüde artıyor.
Amerikan Deniz Kuvvetlerinde çalışan uçak bakımcıların kullanması amacıyla geliştirilen kask.

Kontrol hiyerarşisinin sonuna doğru yaklaştıkça çarelerimizin de tükendiğini görmekteyiz. Sıradaki işlem basamağı ise idari kontroller. Yöneticiler tarafından alınan kararlar doğrultusunda çalışanların çalışma koşullarında oluşan tehdidin etkileriniz azaltmaya yönelik değişiklikler uygulanmaktadır. Bu yöntemi en iyi biçimde açıklayacak bir örneği sizlerle paylaşmak istiyorum. Uçaklarımızın çalışma kontrolleri tamamlandıktan sonra taksi yolunu katederek pist başına gelirler. Uçaklar kalkış işlemini (take off) gerçekleştirmeden önce son bir defa daha kalkış önce kontrol kısmında kontrolleri gerçekleştirilir ve sonrasında pist başına gönderilir. Bu kontrollerin yapılması anında ve kalkış işlemi gerçekleşirken görevliler yüksek oranda (F-16 için 148+db) gürültüye maruz kalırlar. Bu nedenledir ki duyma sorunları bu birimde çalışan görevlilerde sıkça görülmektedir. Norveç Hava Kuvvetlerinde Kalkış önce kontrol kısmı (take off) bulunmamaktadır. Gerekçe olarak bu birime ait çalışma sahasında meydana gelen yüksek gürültünün etkilerini güvenli çalışma oranlarına indirilemediği olarak belirtilmiştir. 

Son olarak tüm yöntemler denendikten sonra tehlike kaynağında oluşabilecek riskler kabul edilebilir düzeye indirilemediğinde, personelin korunması için Kişisel Koruyucu Donanım kullanımı gerçekleştirilmektedir. Havacılık sektöründe çalışma sahalarının çok geniş olması, dış sahaların çalışma sahaların büyük bir kısmını kaplaması, uçağın bakım işlemlerinin gerçekleştirilmesinde yetmişten fazla kimyasalın kullanılması, sürekli yenilenen teknolojiler, uygulama teknikleri ve özellikle yeni nesil uçaklarda kullanılan kompozit bileşenlerden oluşan komponetler gibi nedenlerden dolayı birçok tehlike kaynağında personelin çalışma güvenliğini sağlamak için kişisel koruyucu donanım kullanımı tercih edilmektedir.

Neden KKD Kullanmıyoruz?

Yazımın şimdiye kadar olan bölümünde “niçin KKD kullanmak zorundayızın” gerekçelerini açıklamaya çalıştım. Şimdi ise “niçin KKD kullanmıyoruzu” yazacağım. Bu konudaki en önemli sebebin örgütsel veya kurumsal kültür içinde, toplumsal ve bireysel kültürümüzde emniyet kültürünün yer almaması ve çalışma yaşamımız boyunca da bu konuya ısrarla yer vermememiz. Aslına bakarsanız mesleğin başında biraz korkuyla veya yeni bir heyecanla da olsa kurallara uymada özen gösterildiği fakat zamanla tecrübelendikçe uyulmadığını hatta kurallara uymaya çalışanların acemilikle suçlandığını acı gerçeklerle gördüm ve yaşadım. Bununla beraber çalışanların KKD kullanmamak için birçok nedeni var. Bunlar;

  • Gözlüğü taktığımda diğer arkadaşlarım dalga geçiyorlar, ne o con con mu oldun?
  • Bana bir şey olmaz!
  • Niçin eldiven takıyorsun? Çıkart onları sende görüp bizimde eldiven takmamızı isteyecekler.
  • Kulak tıkacım dolabımda kaldı.
  • Şimdi teknik kontrol yanımdaydı onunla konuşmak için çıkardım kulak tıkacımı.
  • Bu tıkaçlar kulağımı acıtıyor.
  • Takıyorum ama yine de gürültüyü duyuyorum.
  • Benim çalışanım motorun sesini duymalı, eğer arıza varsa sesinden anlamalı.
  • Kulak tıkacı takınca pilotun söylediklerini anlamıyorum.
  • Toz maskesi burnumu sıkıyor, burnumun üzerinde toz birikiyor.
  • Tam takıyordum siz geldiniz.
  • İşim çok sürecekti o yüzden gözlük takmadım.
  • Atölye şefi gözlükler kırılır diye dağıtmadı.
  • Kaç yıldır çalışıyorum bir şey olmadı.
  • Eldivenlerle hassas çalışamıyorum.
  • Bu eldivenler kokuyor.

Bu sıra böyle uzayıp gider ancak meydana gelen her yüz iş kazasından 72 sinde KKD kullanılsaydı kazaya maruz kalan organ zarar görmeyecekti veya daha aza etkilenecekti. Meydana gelen iş kazalarının %23.8’inde KKD kullanılsaydı kaza hiç oluşmayacaktı. Son olarak belirtmek gerekirse 6331 sayılı kanunun ilgili maddelerinde işverenin görevleri arasında “gerekli araç ve gereçlerin sağlanması” kısmında KKD’lerin temin edilmesinde işveren yükümlü kılınmışken, çalışanlarda işle ilgili KKD’leri kullanmakla yükümlü kılınmıştır. Bir sonraki yazımda uçak bakım çalışma sahalarında kullanılan KKD’leri daha detaylı olarak inceleyeceğim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir